top of page

İLİŞKİLERİMİZİN TEMELİNDEKİ KAVRAM: BAĞLANMA


Bağlanma Kavramı

Bebekliğimizde tek ihtiyacımız beslenme veya korunma değildir; şefkatli, sıcak ve güvenilir bir anneye de ihtiyaç duyarız. Bunun altındaki temel sebep bağlanmadır. Özellikle stres anlarında, bizimle ilgilenen bakım veren kişi, dünyayı daha güvenli algılamamıza olanak tanır. Bu bakım veren sadece anne olmak zorunda değildir; bebekle ilgilenen, onun ihtiyaçlarını karşılayan herkesle bağlanma gerçekleşir.

Bebeklikte oluşan bağlanma sadece bu dönemle sınırlı kalmaz. Hayatımızın geri kalanındaki ilişkileri, yaşamın ilk yıllarındaki bağlanmalarımız belirler. Bu dönemdeki olumsuz deneyimler, bireylerin ilerleyen yıllarda güvensiz ilişkiler kurmalarına veya kaçınmacı tutumlar geliştirmelerine yol açabilir. Bağlanma doğası gereği süreğendir fakat ifade ediliş biçimi değişebilir. Bu noktada bakım veren ile kurulan ilk ilişki sonraki dönemlere örnek olur.

Ortaya Çıkışı

Bağlanma kavramından bahseden kişi ilk olarak psikiyatrist John Bowlby’dir. Ona göre bağlanmanın temeli, henüz gelişimini tamamlamadan doğan bebeğin hayatta kalması ve korunması için bir ebeveyn ile ilişki içinde olmasıdır. Eğer bu ilişki olumlu ve sıcak olursa, bebek dünyaya karşı güven duygusu oluşturur. Bağlanma, çocuk için güvenli bir üs olduğu kadar, meraklarını gidermesi ve keşif yapmasına da olanak tanıyan esnek bir olgu olmalıdır. Sağlıklı bağlanma, yakınlık ve özgürlük arasındaki doğru dengeyi kurabilendir.

Bağlanma Stilleri

Bu kuramdan sonra bağlanma üzerine çeşitli çalışmalar yapılmış, bunların sonucunda çocukların bakım verenlerine farklı bağlanma stilleriyle bağlandıkları görülmüştür. Bu stiller sadece romantik ilişkilerde değil, kişinin iş ve arkadaşlık ilişkilerinde de izlerini gösterir. Bunlar kısaca şöyledir:


Güvenli Bağlanma: Bakım veren ile çocuk arasındaki en sağlıklı bağlanma biçimi güvenli bağlanmadır. Çocukluklarında güvenli bağlanan kişiler, yetişkin ilişkilerinde de yakınlıktan hoşlanır, başkalarına güvenir, duygusal destek alıp verme de dengeli davranır. Bu kişilerde “Ben sevilebilir biriyim” ve “Dünya güvenilir bir yerdir” inançları oluşur.


Kaygılı Bağlanma: Bu stilde birey sürekli terk edilme korkusu yaşar. Çocukluğundaki bakım verenin tutarsız davranışları, bireyin ilişkilerinde aşırı endişeye ve duygusal dalgalanmalara sebep olur. Hayattaki ilişkilerinde hep onay alma ihtiyacı hissederler ve sınırlarını koruma konusunda zayıftırlar. Bu kişilerde yakınlık ihtiyaçları ile reddedilme korkusu sürekli çatışma halindedir.


Kaçıngan Bağlanma: Bu kişiler duygusal yakınlıktan kaçınırlar. Birine bağlanmak onlar için korkutucudur; bu nedenle genelde mesafeli tavırlar sergilerler. Sebebi ise çocukluk dönemlerinde ihtiyaçlarına karşılık verilmemesidir. Bu durum, çocukta “insanlar güvenilmezdir” düşüncesi oluşturur ve yetişkinlikte “kimseye ihtiyacım yok” inancı geliştirmelerine neden olur. Bu inanç, kişilerin duygusal temas kurmaktan çekinmelerine ve duygusal yalnızlığa sürüklenmelerine sebep olur.


Dağınık Bağlanma: Bu bağlanma stilinde kişi, aynı anda hem yakınlık ister hem de bundan korkar. Travmatik çocukluk deneyimleri, ihmal ve şiddet bu bağlanmanın temelini oluşturur. Bu kişiler ilişkilerinde tutarsız davranışlar sergiler ve güven inşa etmede zorlanırlar.

Peki Bağlanmalar Değişebilir mi?

Cevabımız, evet. Her ne kadar değişmez gibi görünse de, yaşam boyu edindiğimiz deneyimlerle bağlanma biçimlerimizi yeniden şekillendirebiliriz. Sabırla ve süreklilikle, duygusal olarak dengeli ilişkiler kurmak mümkündür. Buna, bağlanma stilimizi tanımakla başlamalıyız. İlişkilerimizdeki döngüleri fark etmek, yakınlık kurduğumuzda ne hissettiğimizi anlamak, kendi bağlanmamızı bulmamıza yardım eder.

İkinci adımda ise ebeveynlerimizin çocukluğumuzda bize karşı tutumlarını gözden geçirmeliyiz. Burada önemli olan suçlamak değil anlamaktadır. Bu sayede kendimizle güvenli bir bağ kurarak; duygularımızı ifade etmede açık, sınırlarını koruyabilen ve yakınlık kurmaktan korkmayan bireyler haline gelebiliriz.

Günümüzde birçok psikoterapi yaklaşımı ile de erken dönem bağlanmaları fark edebilir. Çünkü bu örüntüler genellikle bilinçdışındadır ve terapi ile bunlar fark edilerek, dönüştürülebilir. Kişi güvenli ilişki deneyimleri yaşayarak yeni bir bağlanma modeli öğrenebilir.

Sonuç

Sonuç olarak Bowlby, insanların yalnızca bireysel değil ilişkisel bir varlık olduğunu hatırlatır. İlk başta da değindiğimiz gibi bağlanma, doğumdan ölüme kadar sürer fakat değiştirmek, yeniden öğrenmek mümkündür. Çünkü insan doğası gereği bağ kurmaya ve sevilmeye yönelir. Sonuçta bağ kurmak bir zayıflık değil, insan olmanın özüdür.

Son Yazılar

Hepsini Gör
SOSYAL FOBİ VE BİREYİN YAŞAMI

İnsanın sosyal bir varlık olması, diğerleri ile sürekli etkileşim içinde olması demektir. Bir ortama girdiğimizde, diğerlerinin bizim hakkımızdaki düşünceleri bazı kişiler için oldukça önemlidir. Yeme

 
 
 

Yorumlar


© Copyrigh HR Institue
  • Facebook Basic Black
  • Twitter Basic Black
  • Black Instagram Icon
bottom of page